Birleşik Krallık’a Avrupa’dan dönen yolcular, yanlarında getirdikleri sandviçler ya da yerel peynir çeşitleri gibi gıda ürünleri nedeniyle sınırda ürünlerine el konulması ve hatta cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir.
Sky News yazarı Adam Boulton’a göre, et ve süt ürünlerine yönelik bu yasak, hükümetin hayvancılığı koruma gerekçesiyle açıklansa da, Brexit sonrası giderek karmaşıklaşan bürokratik düzenlemelerin bir başka örneği olarak öne çıkıyor.
Amaç: Hayvancılığı Korumak mı, Gövde Gösterisi mi?
Birleşik Krallık, Avrupa Birliği ülkelerinden gelen yolcuların kişisel kullanım için dana, koyun, keçi ve domuz eti ile süt ürünleri getirmesini yasakladı. Hükümet, bu kararın İngiliz hayvancılığını, çiftçilerin güvenliğini ve gıda tedarik zincirini korumaya yönelik olduğunu belirtiyor.
Bu karar, 1967 ve 2001 yıllarında Birleşik Krallık’ta yaşanan şap hastalığı salgınlarına karşı alınmış bir önlem olarak sunuluyor. 2001’de 6 milyondan fazla büyükbaş ve küçükbaş hayvanın itlaf edildiği salgının ardından, ülke genelinde patikalar kapatılmış ve genel seçimler ertelenmişti.
Ancak, 2024 yılında şap hastalığı vakalarının yalnızca Slovakya, Macaristan ve Almanya gibi sınırlı sayıda ülkede görülmesi; İngiltere’ye en çok turist gönderen Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde ise vaka görülmemesi, yasağın hedefini sorgulatıyor.
Brexit’in Getirdiği Ek Yükler
Yasak, Brexit sonrası getirilen düzenlemelerle birlikte ele alındığında daha geniş bir tablo ortaya koyuyor. Birleşik Krallık Tarım Bakanlığı (Defra), bu tür yasakların “Brexit’in kazançları” arasında gösterilemeyeceğini belirtiyor. Zira, Birleşik Krallık AB üyesiyken de, 1990’lardaki deli dana krizinde benzer yasakları uygulayabiliyordu.
Öte yandan, İngiltere’nin AB veteriner düzenlemelerinden çıkmış olması, hayvansal ve bitkisel ürün ticaretinde yeni denetimleri gündeme getirdi. Hükümetin uzun süredir ertelediği tam kapsamlı denetimlerin bu yıl Ekim ayında başlaması planlanıyor. Resmi tahminler, bu uygulamanın gıda sektörüne yıllık 330 milyon sterlinlik ek yük getireceğini öngörürken, sektör temsilcileri maliyetin 2 milyar sterlini bulabileceğini ifade ediyor.
Ticaret ve Seyahat Zorlaşıyor
Birleşik Krallık’ın AB ile ekonomik bağları, hâlâ oldukça güçlü. Ülkenin tarım ve gıda ürünleri ihracatının yüzde 67’si AB’ye yapılıyor. İthalatın yarısı AB’den geliyor. Bu nedenle, özellikle hayvansal ürünlerde uygulanan kontroller, hem üreticileri hem de tüketicileri doğrudan etkiliyor.
Seyahat açısından da durum benzer. Birleşik Krallık’tan yurtdışına yapılan seyahatlerin yüzde 77’si AB ülkelerine. Buna karşın, ABD’ye yapılan seyahat oranı sadece yüzde 5 seviyesinde. Bu fark, özellikle sınır geçişlerinde uygulanan yeni sistemlerle daha da belirginleşiyor.
Ekim ayında yürürlüğe girecek olan AB’nin Giriş-Çıkış Sistemi (EES), tüm yabancıların biyometrik bilgiler vermesini zorunlu kılacak. 2026’dan itibaren ise ETIAS sistemi kapsamında AB’ye giriş yapmak isteyen Birleşik Krallık vatandaşlarının önceden seyahat izni alması gerekecek.
Birleşik Krallık da benzer şekilde, AB vatandaşlarının ülkeye girişinde ETA adlı elektronik seyahat izni uygulamasını bu ay devreye aldı. Bu izin iki yıl geçerli olacak ve 16 sterlin karşılığında alınabilecek.
Avrupa ile Yeniden Yakınlaşma Arayışı
Başbakan Keir Starmer, Avrupa ile ilişkileri yeniden inşa etme yönünde adımlar atarken, bu tür uygulamaların vatandaşlar üzerindeki etkisi giderek daha fazla tartışılıyor. The Guardian’ın haberine göre, Hükümetlerarası İlişkiler Bakanı Nick Thomas-Symonds ile üst düzey yetkili Mike Ellam, AB ile ticaret, sağlık ve gıda güvenliği konularında arka planda müzakereler yürütüyor.
İlk AB-İngiltere Zirvesi 19 Mayıs’ta gerçekleşecek. Gözler bu zirvede atılacak adımlarda olacak. Özellikle gençlerin eğitim fırsatları, gıda üreticileri ve yurtdışı seyahat eden vatandaşlar, Starmer hükümetinden net adımlar bekliyor.
Yorumlar