Türkiye’de her deprem sonrası halkın gözü kulağı yer bilimcilerde oluyor. Uzmanların açıklamaları yalnızca bilimsel birer değerlendirme değil, aynı zamanda milyonlarca insanın günlük kararlarını etkileyen rehber niteliği taşıyor. 23 Nisan’da Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından da benzer bir durum yaşandı; kamuoyu “bu bir öncü deprem mi?”, “daha büyük bir sarsıntı gelir mi?” gibi sorulara yanıt ararken, uzmanlar arasında farklı görüşlerin öne çıktığı bir tablo oluştu. Biz de BYTV olarak, Birleşik Krallık’tan farklı bir perspektif sunmak üzere University College London’da (UCL) Acil Durum Planlama ve Yönetimi Profesörü olarak görev yapan dünyaca ünlü afet yönetimi uzmanı Prof. David Alexander’ın kapısını çaldık.
Afet yönetimi alanında dünyanın önde gelen uzmanlarından biri olarak kabul edilen Prof. David Alexander, İstanbul’un deprem riski ve olası senaryolar hakkında BYTV’nin sorularını yanıtladı. University College London’da (UCL) Acil Durum Planlama ve Yönetimi Profesörü olarak görev yapan Alexander, hem akademik çalışmaları hem de afet sonrası planlama konusundaki saha deneyimiyle uluslararası alanda saygın bir otorite kabul ediliyor. ABD, İtalya ve Birleşik Krallık’ta afetlerle ilgili çok sayıda yapısal programın oluşumunda rol alan Alexander’ın değerlendirmeleri, özellikle Marmara Bölgesi’nde beklenen büyük depreme yönelik hazırlık süreçleri açısından kritik önem taşıyor.
Prof. David Alexander, Kuzey Anadolu Fay Sistemi’ne ilişkin mevcut bilgiler doğrultusunda, önümüzdeki beş yıl içinde şiddeti en az 7 olan bir depremin meydana gelmesinin “oldukça muhtemel” olduğunu söyledi. Ancak kendisinin bir sismolog olmadığını belirterek, bu görüşün yalnızca mevcut sismolojik bilgilere dayandığını vurguladı.

Hatay Depremi
“Depremler Stres Transferine Yol Açar”
BYTV’den Ergin Balabeyoğlu’nun sorularını yanıtlayan Prof. Alexander, fay hatlarının kırılması sonucu oluşan gerilimin, aynı fay sistemi üzerindeki diğer bölgelere aktarılabileceğini ve bunun yeni kırılmalara neden olabileceğini belirtti. Bu bağlamda, son depremin bağımsız bir olay olmadığını, daha büyük sarsıntıların gerçekleşme olasılığının dikkate alınması gerektiğini ifade etti.
İstanbul’a Yakın Bir Merkez Üssü İhtimali Var
Prof. Alexander, Marmara Havzası’nın sismik açıdan oldukça istikrarsız olduğunu, bu nedenle İstanbul’un ya doğrudan şehir merkezinde ya da çok yakın bir noktada meydana gelebilecek bir depremden etkilenme olasılığının yüksek olduğunu belirtti. “Böyle bir depremin büyüklüğü en az 7 olabilir ve bu da yapı kalitesine bağlı olarak orta ya da yüksek düzeyde yıkıcı sonuçlar doğurabilir” dedi.
Etkili Müdahale İçin Senaryo Setleri Gerekli
Prof. David Alexander, kentsel alanlarda meydana gelen depremler için etkili bir acil müdahale planı oluşturulmasının temel şartlarını da sıraladı. Buna göre, günün saatine göre değişen insan yoğunlukları dikkate alınarak senaryo setleri hazırlanmalı; hangi yapı stoğunun en kırılgan olduğu önceden belirlenmeli. “Evler mi, ofisler mi, köprüler, yollar mı daha riskli? Bunların hepsi analiz edilmeli” dedi.
“Yabancı Ekipler Geç Ulaşıyor, Altın Saatler 12’yi Geçmez”
Büyük bir deprem durumunda sadece İstanbul’daki değil, Türkiye’nin farklı bölgelerinden ve hatta yurt dışından kaynaklara ihtiyaç duyulabileceğini belirten Alexander, “Yabancı arama kurtarma ekiplerinin olay yerine ulaşması genellikle 36 saati buluyor. Oysa enkaz altında kalan kişilerin kurtarılması için altın saatler ilk 12 saattir” ifadelerini kullandı.
Ulusal, Bölgesel ve Yerel Koordinasyon Zorunlu
Etkili bir müdahale için “ortak operasyon resmi” (common operating picture) kavramına dikkat çeken Alexander, kriz başladığında bilgi eksikliğinin olduğunu, sahadan gelen verilerin zamanla artacağını, bu bilgilerin yorumlanıp tüm ilgili birimlerle paylaşılması gerektiğini söyledi. Alexander’a göre kaynakların en verimli şekilde yönlendirilmesi bu yolla sağlanabilir.
Tipik bir arama kurtarma ekibinin yaklaşık 50-60 kişiden oluştuğunu, doktor, mühendis, operatör ve risk uzmanlarından meydana geldiğini, yaklaşık dört ton ekipman taşıdıklarını belirten Alexander, bu ekipmanların doğru yerlere ulaştırılmasının da kritik olduğunu söyledi. “Öncelik, hayatta olanların kurtarılmasıdır. Enkaz altındaki bir kişi iki haftaya kadar yaşayabilir; ancak beşinci günden sonra canlı çıkarılma oranı dramatik biçimde düşer” dedi.
“Tatbikatlar ve Güncel Planlar Hayati”
Koordinasyon ve iletişim konusundaki bir soruya yanıt veren Alexander, Türkiye’nin bu konuda son 15-20 yılda önemli ilerleme kaydettiğini belirtti. Ancak bu sistemlerin gerçek kapasitesinin ancak büyük felaketlerle sınanabileceğini ifade etti. “Bu nedenle barış zamanında tatbikat yapılmalı. Ulusal, bölgesel ve yerel planların entegre olması ve herkesin rolünü bilmesi gerekir” dedi.
Krizde Koordinasyonun Anahtarı: Eğitimli Gönüllüler ve Güçlü Yerel Yapılar
“Organize Gönüllülük Esastır”
Spontane gönüllülüğün artık yeterli olmadığını belirten Alexander, “Eğitimsiz gönüllüler kaynak tüketir. Ancak mühendis, doktor, mimar gibi uzman kişiler tanımlı görevlerle sisteme entegre edilirse etkili sonuç alınabilir” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin gönüllü kuruluşları eğitip sisteme dahil etmesini “doğru bir yaklaşım” olarak niteledi.

2022’de Tüm Türkiye’de Deprem Anı, Çök-Kapan-Tutun Tatbikatı yapılmıştı
Sivil Koruma: “Biz Hepimiziz”
Toplum katılımının önemine de değinen Prof. Alexander, sivil koruma sisteminin sadece kurumların değil, tüm toplumun sorumluluğunda olduğunu vurguladı. Kendi yaşadığı kasabada, 1639’dan beri aktif olan gönüllü ambulans servisinin toplumla otoriteler arasında köprü işlevi gördüğünü söyledi. Ayrıca yerel yöneticilerin (örneğin belediye başkanlarının) doğrudan sivil korumadan sorumlu tutulmasının bu köprüyü güçlendirdiğini kaydetti.
Depreme Dayanıklı Bina İnşası
Türkiye’de yapı stoğunun genel kalitesinin düşük olduğunu ve bu durumun can kayıplarına neden olabileceğini belirten Alexander, 2018’de güncellenen Türkiye Deprem Yönetmeliği’nin teknik olarak son derece güçlü olduğunu ifade etti. Ancak yasalara uygun inşa oranının düşük olduğunu belirtti.
Depreme dayanıklı bir bina inşa etmenin maliyeti sadece %10 artış getirdiğini, ancak bu oranın bazı müteahhitler tarafından tasarruf amacıyla ihmal edildiğini ifade etti.
Alexander, dünya genelinde deprem felaketlerinin temel nedeninin depremler değil, yolsuzluk olduğuna dikkat çekti. “Binalar neden çöker? Çünkü kötü inşa edilmiştir. Neden kötü inşa edilmiştir? Çünkü standartlara uyulmamıştır ve denetim yapılmamıştır” dedi.
Yapıların çökmesinin asıl nedeninin depremler değil, yolsuzluk ve denetimsizlik olduğunu söyleyen Alexander, benzer durumların İtalya, Meksika ve Güney Kore gibi ülkelerde de yaşandığını hatırlattı.
David Alexander kimdir?
Prof. David Alexander, University College London (UCL) bünyesinde Afet Planlama ve Yönetimi Profesörü olarak görev yapmaktadır. Coğrafya lisansını London School of Economics’te tamamlayan Alexander, doktorasını Akdeniz jeomorfolojisi üzerine yine UCL’de yapmıştır. 1982–2002 yılları arasında ABD’deki Massachusetts Üniversitesi Amherst kampüsünde doğal afetler, jeomorfoloji ve fiziksel coğrafya alanlarında dersler vermiştir. 2003–2007 döneminde İtalya Lombardiya Bölgesel Hükümeti’nin İleri Sivil Koruma Okulu’nun bilimsel direktörlüğünü üstlenmiş, Floransa Üniversitesi’nde görev yaptığı 2005–2011 yılları arasında İtalya’nın ilk Sivil Koruma yüksek lisans programının kuruluşuna öncülük etmiştir.
Elsevier yayınevinin International Journal of Disaster Risk Reduction adlı akademik dergisinin kurucu ve baş editörü olan Alexander, afet risk yönetimi alanında yayımlanmış çok sayıda bilimsel yayına imza atmıştır. 2013 yılında Uluslararası Entegre Afet Risk Yönetimi Derneği (IDRiM) tarafından “Üstün Araştırma Ödülü”ne layık görülmüştür. Ayrıca Davos Küresel Risk Forumu’nda araştırma üyesi olarak görev almakta ve Avrupa’daki çeşitli üniversitelerde misafir profesörlük yapmaktadır.
Yorumlar